Tüyü bitmemiş yetimin hali ne olacak??

Önce yağmur bekledik hep beraber, yetmedi kar yağsın dedik. Yağsınki sularımız olsun, çeşmelerden gürül gürül sular aksın diye dualar ettik, açtık ellerimizi gökyüzüne bulutlara ulaşırcasına.. Hepsi oldu kar da yağdı yağmurda. Sonra öğrendikki yağmur yağmasının da kar yağmasınında çeşmemizden akan suya bir faydası yokmuş.. Sadece anlık tedbirmiş hepsi.. Mühim olan yağan suları toplayabilmek, sualtı havzalarındaki suyu kullanabilecek beceride olmakmış. Kandırılmışız… Oysa su tasarrufu yapmak için azmı masraf yapmış tüm çeşmeleri değiştirmiş, yemekleri az suyla pişirmiş, hatta daha az su içmiştik, tasarruf edecektik ne de olsa. Giden her damla suda, tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…

Küçücük bir çocukken, ilk öğrendiğim tasarruftu. Pantolonu yamalayarak giyerdik, yırtılan her kıyafetimiz tekrar tekrar onarılırdı, mahallenin en çok çalışan amcasıydı ayakkabı tamircisi Sıtkı amca.. Okuldaki sıralarımıza, yazı tahtamıza gözümüz gibi bakardık, pencere yada kapı kolları kırılmasın diye yavaşça açıp kapatırdık.. Devletimizin parası boşa gitmesin çarçur edilmesin. Ne de olsa fakir devlettik çünkü o zamanlar.. Yapılan her israfta tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…

Büyüdükçe devletimizin fakirliğini daha bir anlamaya başladık.. Tapu dairesine gittik, bilmem kime katkı payı diye elimize bir fiş verdiler bizde para verdik.. Emniyete gittik, polisi kalkındırma adına dediler gene elimize makbuz verdiler ona da para verdik. Gittiğimiz her devlet dairesinde onlar makbuz verdi bizde para verdik. Yapılan yazışmalardaki kağıt parasını biz verdik. Yetmedi memura para vermeden işimizi halledemedik. Ne de olsa fakirdi devletimiz.. Memurlar çok eski bilgisayarlarda uzun zaman çalışıyorlardı, işler yavaş gidiyordu. Tasarruf diye yenilenmemişti malzemeler.. Gereksiz yapılan her harcamada tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…

Askere gittik.. İşte tasarrufun dibine orada vurduk. Her tarafta tasarruf yazıları, her kes tasarruftan bahsediyor, tasarruflu adam olmak için dersler veriliyordu. Kullanılan her malzeme değerliydi. Her malzemede tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…

Çalıştık çabaladık, bir işimiz oldu.. Kazancımızın yarısını devletimize verdik, vatandaş olmanın karşılığı diye.. yol su elektrik olarak bize dönsün diye.. Yapılan her türlü köprüye otobana destek olmak için hep verdik. Hiç kızmadık. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…

Yıllarca devletime zeval gelmesin diye her şeyini korudum, hep tasarruf ettim.. Vergilerimi hep verdim.. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşündüm.. Ama devletim, benim gözüm gibi sakındığım, verdiğim vergilerle benim için yaptığını sandığım her şeyi sattı.. Ben yememiş, sakınmış, her şeyimi az kullanmıştım. Devletim zengin olsun. Bendekinin yarısını alsın sonra benim yolumu yapsın, evimin suyunu, elektriğini versin diye hep fedakarlık yaptım. Ama şimdi hepsi başkasının elinde, başkasının kontrolünde, ben tüm hayatımı tasarrufla geçirdim, bu kadar kasıldım… ne olacak şimdi?.. Hadi ben neyse.. Ya o tüyü bitmemiş yetim ne olacak?? Kim düşünecek onu… Kim ekmeğinin yarısını verecek, kim kullandığı her malzemede hakkı olan tüyü bitmemiş yetime hakkını verecek. Kim bakacak şimdi o tüyü bitmemiş yetime.. Hani tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı yapılan her işte.. Tüyü bitmemiş yetimler kalmadı mı artık memlekette… Yoksa oda mı yalandı… Ne olacak şimdi tüyü bitmemiş yetimlerin hali???

Tasarruf evet ama fakir devlet politikası yaparak tasarrufa yönlendirmek.. Hayır…

 

15 comments on “Tüyü bitmemiş yetimin hali ne olacak??

    • ben de pc başına oturdum baktım maillerime sen yazı girmişsin hadi okuyayım dedim..ama bu kadar hızlı cevap alacağımı tahmin etmemiştim yorumuma (tabi benimki de yorum sayılırsa) 😉

      • Zaten okuyan, yazan kaç kişiyiz ki.. Biraz senden biraz benden, buluyoruz bir orta yol işte.. Ama enerji katıyor bütün bunlar.. teşekkür ederim..

  1. Tevafuk ya da tesadüf adına her ne diyorsan; bazı zamnalar bazı blog/sitelere dikkat kesilip sürekli okuyorum yazıları..Çoğunu onaylamasam da…Akılsız dost yerine akıllı düşman tercihini seçenlerdenim (ki konuyla alakası yok)

    Asıl sen kusura bakma böyle geveze bir yorumcu/takipçi olduğum için:)

  2. Gevezelik değil seninki, kaldı ki öyle de olsa geveze insandır tercih edilecek olan.. Akılsız dost, akıllı düşmandan daha tehlikelidir. Çok haklısın. Ancak kimin dost kimin düşman olduğunu anlamak içinde akla değil birazda öngürüye ihtiyaç vardır..
    Gevezelik konusunda sanırım bende pek boş sayılmam..

  3. Sevmediğim insanlar ya da bana haksızlık yapan insanlar oluyor zaman zaman..Onların benm düşmanım olduklarını düşünemiyrum artık.Benim ruhen güçlenmemi sağlayanlar benim düşmanım olamazlar ..Onların niyeti bana iyilik yapmak olmasa da….

    Hayat işte ne süründürüyor ne de sınırsız güldürüyor..Bir gerçek var ki aklını kullananı değiştiriyor geliştiriyor ….

    Gevezelik bile bir çok farklı anlam taşıyabiliyor…!

  4. Ne kadar tuaftırki. İnsan sırtından hançerlendikçe daha da bir güçlü bakar dünyaya. Yediği her kazıktan sonra kazıklanmamayı, dolandırııldığı her olaydan sonra dolandırılmamayı, kaza yaptıktan sonrada araba kullanmayı öğrenir.. Bütün bunları yaşarken dostları da olur düşmanları da. Ancak ne zaman dosta ihtiyacı olsa, etrafında kimseyi bulamazken, ona ihtiyacı olan biri olduğunda hazır olur.. Hep kendini aciz, hep kendini kandırılmış hisseder, kandıran kişide olsa bu durum değişmez… Ve bizde hayat işte der çıkarız işin içinden o an için de olsa… Aslında hayatın bizi güzel yaşatmak gibi bir görevi yoktur. Aslolan hayatın içindeki güzellikleri bulabilme becerisidir.. işte anlatmaya çalıştığım tüyü bitmemiş yetim de, şimdi bu yüzden tam yetim kalmıştır..

  5. Eskiden anlaşılamamanın yetimiydim şimdi anlamak konusunda yetimim..Anlamak konusunda yoruyorum aklımı yüreğimi..Anlaşılmamak mı! Mazi de kaldı…

  6. Anlaşılamamak farklı olduğunu zannedenlerin sığındığı bir bahaneydi çünkü.. sonra zamanla anlaşıldıki, mesele anlaşılmak değil anlamak.. Bunu anlayabilenler de işte o hayat dediğin enerjiyi tüm zerresine kadar hissederek yaşadı..

Volkan DENİZ için bir cevap yazın Cevabı iptal et