Sevmek var olmaktır…

“Sevmek çoğu zaman var olmaktır sonunda bizi yokluğa götürse bile”

Bu söz yıılar önce sanırım üniversite ikinci sınıfta bir derste yanımda oturan çok ağır aşka düşmüş bir arkadaşım tarafından söylenmişti. Ders falan dinlediği yoktu. Kafası sağ elinin avucunda bu sözü fısıldayıp duruyordu. Aptal aşıklık durumu böyle bir şeydi heralde. Okul yıllarından sonra bir daha görüşme fırsatımız pek olmadı. Geçenlerde görüştüm internet üzerinden. Evlenmişti o kızla, ikide çocuğu olmuş. Gerçi okuduğumuz bölümle ilgili bir iş yapmadı. Küçük bir yerde şirin bir dükkanda kendi işini yapıyor oldukçada mutlu bir hayatı var.

O günü hatırlattım ona pek hatırlayamadı ama “ne günlerdi be o günler” diyebildi hafiften duygulanarak. Ama tuhaf olan o zamanlar aşka düşen oydu ve bu lafıda o aşkı söyletmişti ona . O bu lafı unutmuş ben neden bu güne kadar taşımıştım ki. Hatta öyle ki sevgiyi anlatmak istediğim çoğu zaman da bazen farkında bile olmadan kullandım. O zamanlardan bu güne sevmekle var olmak arasında bir bağ olduğuna hep inandım çünkü. Seven insan var olmanın dayanılmaz hafifliğini çok daha yoğun hissedebiliyor. Hayata çok daha pozitif bakabiliyor. Daha verimli, daha yaratıcı olabiliyor. Hele ki sevgisini verdiği kadar karşılığını da alabiliyorsa içindeki enerji ile başaramayacağı hiç bir şey olmuyor. Öyleyse sevmek var olmaktır olabiliyor işte..

Ama ya sonra. Ya her şeyin bir sonu olduğu gibi sevdalarda tükenmeye başlayınca. Heyecanlar azalınca. İnsanın sevdiğini düşündüğü zamanlardaki karın ağrıları, yarattığı sıkıntılardan olan ağrılara dönüşmüşse. Karşılıklı olan her şey şimdi karşılıksız istenmeye başlanmışsa. Birliktelikler antlaşma yapar gibi sadece orta yolu bulmaya çalışmaktan ibaretse. Tatminsizlikler ayyuka çıktıysa. İki tarafta birbirini anlayışsızlıkla suçluyorsa. Güzel sözcüklerin yerini ukala bakışlar aldıysa.. Kaybeden sadece bir taraf olacaksa. Birisi yeniden varoluşu seçmiş gönlünün rotasını başka yöne çevirmişse..

O zaman da “sevmek başlangıçta var olmak sonunda yok olmaktır” olacaksa. Varsın hiç olmasınmı demek gerekir. Yoksa sevme anının doyumsuzluğunda yaşayıp sonunu düşünmeden yaşamakmı?

Sevmekte sevilmekte bu kadar zor olmasa. Fedakarlıklar düşünülmese. Hayat bir anlıksa o bir anı yaşamak, sadece yaşamak olsa her şey. Duygular sömürülmeden olabildiğince açık olsa. Gençlik yıllarının en büyük kabusu sevmek ve sevdiğine kavuşmak olmasa. Kavuştuktan sonra da “bu mu yani” gibi tatminsizlikler oluşmasa.. Monoton değerlerden sosyal değerlere geçerken monotonluğun yarattığı uyuşuk zihniyetle yaşanmaya devam edilmese.. Ne bileyim hayat sadece sevmek ve sonunda yok olmak üzerine kurgulanmasa. Sevdalar sonsuz olsa…

Severek var olan her mutluluk daim olsa. Sevgiler bitsede yarattığı mutluluk kalıcı olsa. Sevgiler sadece kalp sızısı yaratmasa, iç coşkuyu körüklese, huzur dolsa dünya… Duygu gözü kör olmasa yaşayan ve yaşatan herkesin…

Sevgiyle…

By Volkan DENİZ Sevgi içinde yayınlandı

15 comments on “Sevmek var olmaktır…

  1. -Aslında Sevginin o ilk oluşumundaki dönem herşeye değer..Hatta gerçek bir sevgiyse bir ömür tüm kusurlarla hayatı paylaşmaya da değer..

    Ama aklıma tuhaf bir şey geldi yazmadan geçmeyeyim ;

    Batının şu dizilerde gösterilen (gerçekliğinden şüphem var) sevenlerin birbirine saygısıyla bizim sevgimiz birleştirilmiş olsa sevgi mükemmel haline döner ..diye düşünüyorum.

    Ve;

    ”..Yoksa sevme anının doyumsuzluğunda yaşayıp sonunu düşünmeden yaşamakmı?” demişsin ya evet bence yaşanmalı herşeye rağmen..(körü körüne başlangıçlar konu dışı)

    • Bence de öyle yaşanmalı, sevme anının doyumsuzluğunda yaşanmalı sevdalar yoksa anlamsız bir beklentiden ibaret olamıyor çünkü.
      Körü körüne başlangıçlardan hiç bahsetmedim zaten ama o dizilerde işlendiği gibi yaşanan sevdalara aç olup hayran hayran izleyen bizler gerçek dünyaya döndüğümüzde sevgimizi paylaşma konusunda fazlası ile cimri ve korkak olabiliyoruz nedense..

  2. Ben asıl sorunun sevgiyi yanlış algılamak olduğunu düşünüyorum..Eskiden de insanlar bir birini seviyormuş ama saygı gerçek anlamda yokmuş( sinen ve sindiren ilişkiler varmış) şimdi ise dile getiriliyor gösteriliyor da ama sevgi tek başına ele alınıyor…Ama..

    Sevgi beslenen bir şey bence ve beslemediğin zaman söner gider ve hayatın içinde anı olarak kalır…Tevazu,empati ,saygı, vefa gibi değerlerle beslenmeli bunlar olmayınca kişiler gittikçe bencilleşiyor ve olan aradaki sevgiye oluyor…

    Uzun yorum yazıp sıkmama sözü verdim kendime onun için kendimce bir özlü sözle bitireyim bu yorumu 🙂

    ”Yürekteki sevgi kendine cevap verecek denklikteki sevgi dolu yüreklerle karşılaşsa ve hayat bayram olsa:)”

    • Çok teşekkür ederim murat o zamanlar en çok sevdiğim parçalardan biriydi. Hatta Türkçe müzik dinleyemediğim için üzüldüğüm ve bu tip parçalarla dinlemeye başladığım günler.. Halende dinlerim ve her seferinde de bir hüzün sarar her yanımı.. Teoman biraz bozdu parçayı gerçi ama.. Orhan Atasoy’u da rahmetle anıyorum. Sevgi üzerine dinlenecek güzel bir parça..

  3. Yazınızı yazarken yaşıyor gibisin kardeşim. Doğup çocukluğuna döndürüyorsun, sonra bugüne gelip başlıyorsun sorgulamaya, ardından yavaşça duygular devreye giriyor ve (ırak olsun) ölüm gibi bitiriyorsun. Asla kötü demiyorum, gerçekten güzel. belki ben de bazen aynı şeyi yapıyor olabilirim. Üslup farkı var, özgün yazmak güzel bir şey. Artık yazılarınızın başını okurken sonunu tahmin etmeye başladım, tek sorun bu. Dostça…

    • Yaşamadan nasıl yazabilirimki. Yazmaya başladığım zaman sonunu ben bile bilemiyorken sen nasıl tahmin edebiliyorsun anlayamadım doğrusu. İnan bana her hangi bir üslup zorlamam da yok.. olduğu gibi içimden ne geliyorsa öyle. Hiç bir yerden kopyalamadan ve hatta alıntı bile yapmadan. beynimde ne varsa onu paylaşıyorum ve özgün olmaya da çalışıyorum. Belkide ilk satırda ulaşmak istediğim konuya bir selam çakıyorumdur oradan sonu belli oluyordur. Ayrıca çok da sorun olarak görmüyorum bu durumu.
      Teşekkür ediyorum dostça yaklaşımların için…

      • Kendi yazılarımda içime en çok sinenler sonradan okuyup da “aa! bunu ben mi yazmışım!” dediğim yazılar. Anlıyorum seni, mecaz olacak ama bazen kalem hakikaten kendisi yazıyor, bilinçaltı kaleme hükmediyor sanki, biz arada vasıta oluyoruz. En kötüleri ise yazmak için zorladıklarım oluyor benim.
        Senin bu yazında ise; yazı içinde anlattıklarını tahmin etmekten değil, yazının bütün olarak akışını tahmin etmekten bahsediyorum, “hayat gibi” diyorum. Anladın sen onu 🙂

  4. Senin yazına kötü demiyorum. “Sorun” diyorum, o da senin değil benim sorunum diyorum. Belki yazarı tanımaya başlamak böyle bir şey… Hadi eyvallah çok yazdım bugün sana biraz da kendime yazayım. 🙂

  5. 🙂 Zaten kötü yada olumsuz herhangi bir şey algılamamıştım ki. Evet karşılıklı birbirimizi tanır olduk artık. Buralar öyle bir hal aldıki yazısını okuduğum herkesi veya yorum yazanları sanki karşılıklı konuşuyor gibi hissediyor, her haliyle tanıyormuşum gibi görüyorum. Bu da hoş bir durum.. İlginç bir aile birliği gibi..
    Sevgiler Kamil bey..

murattarum55 için bir cevap yazın Cevabı iptal et