Bir kaç memet…

İnsanoğlunun varlığından beri olan ve hiç bir zaman tam anlamı ile kazananı olmayan, herkesin kaybettiği tek olaydır savaş. Ama asla da son bulmaz. Savaş demek ölüm demektir. Kaybetmek, yok olmak demektir. Hatta Atatürk’ün dediği gibi, zorunlu değilse katliamdır, cinayettir.

İlk çağlarda ölen askerler üzerine hesap yapılırdı. En öndeki saflarda savaşanlar mutlaka ölecekler diye hesaplanırdı. Hatta bazı zamanlar bu adamlar ölüm cezası almış adamlardan seçilirdi.  Savaşa giden şansı yaver giderse sağ kalırdı. Ölüpte şehit olmak için savaşa katılanlar bile olurdu. Sonraları savaşın ölmeden öldürmek olduğu ve daha da sonraları ölmeden öldürmeden güç gösterisi olduğu anlaşılmaya başlandı. Ama bütün bunlar oluncaya kadar binlerce irili ufaklı savaşlar ve iki dünya savaşı yaşanmıştı bile…

İnsan hayatı gelişen teknoloji ile birlikte değer kazanmaya başladı. Gelişmiş ülke olmanın seviyesi de o ülkenin yöneticilerinin kendi insanının hayatına verdiği değerle ölçülür oldu. Artık savaşlar durulmaya onun yerini ülkeleri içten hırpalayacak yöntemler düşünülmeye başlandı. Bir çok ülke egemen güçlerin maşası oluverdi. Bu maşalar farkına varmadan dağılıp gitti. Sandılar ki kurtuluyoruz. Oysa kurtarıcı olarak gördükleri çoktan çukurlarını kazmıştı bile. Anladıktan sonra asimetrik tepkiler başladı ama artık iş işten geçmişti…

Egemen güçler bu işlerini yaptırabilmek için ülke insanının içinden kişiler seçmek zorundaydı. Bu kişiler kendilerini ne kadar ezik ve ne kadar güçsüz hissediyorlarsa o egemen güçler için bir tercih sebebi oluyordu. Nasılsa artık büyük savaşlar da bitmişti. Ama bitmeyen bir şey vardı. “HIRS”. Bu hırs büyük ülkeleri küçük ülkeleri yutmaları için her geçen gün büyüyordu ama teknik ve yaklaşım farklı olmalıydı. Onu da buldular… Tek adı vardı… “Terör”

Sonrası zaten kendiliğinden gelişecekti. Terör belası ile uğraşan ülkenin başka bir yola dönmesi, gelişmesi, büyümesi artık çok zor olacaktı. Ve öyle de oldu. Terör işine bulaşan teröristlerle uğraşması içinde o ülkenin ordusu seferber olacaktı elbette. Oldu da…

Terörün kuralı olmaz, çok belirgin taktiği de. Terör bir suçtur. Bütün dünya böyle bilir. Ama kendine dokunduğu müddetçe terör olayı olarak bakar. Yoksa nasıl isterse öyle değerlendirir. Ama terör olayı yaşayan hiç bir ülkenin kendi insanları bu eylemi yapan insanlara “özgürlük savaşçısı” demez. Tek ülke hariç…

Terörü değerlendirirken net olmazsan bir gün gelip senin bahçeni de talan edecektir. Terörle mücadele tam bir zeka gerektirir. Hamleni çok belli edersen piyonunu yedirirsin. Teröristi kandırmak için yem kullanırsan, yarın daha çok ister ama senin istediğin hiç bir şeyi yapmaz. Çünkü söz tutmak gibi bir özelliği yoktur ve zaten dürüst davranılarak terörist olunmaz.

Terörle mücadele eden ülkelerin ilk sırasında hep bu mücadele vardır. Bu işin adı kimilerine göre savaş kimilerine göre mücadeledir. Ama bu mücadeleyi yapan insanlar o ülkenin en zor işini yapmaktadırlar. Bunu da ancak iş başa düşünce anlarlar. İşin içinde olmadan yapılan yorumlar gelen ölüm haberlerine göre değişir. Çok şehit olursa herkes bir tepki verir ama şehit olmazsa uzunca bir süre teröristin haklı olabileceği bile tartışılır. Ölen teröristlerde bu ülkenin vatandaşı oluverir. Öldüren askerin suçlu olduğu konuşulur. Sonra terör acı yüzünü gösterince tekrar askere dokunulur. Balık hafızalı insanoğlu neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayana kadar binlerce insan canından olur. Sonra da ölenler öldüğü ile kalır. Ölümler kanıksanır ve ölenlerin  cenaze töreni yapılır yapılmaz her şey unutulur. O ölen canın daha yirmi yaşında olduğu ve ne uğrunda öldüğü hatırlanmaz bile… Herkes işine gücüne devam eder. Bir kaç intikam söylemleri yapılır ve biter gider…

Bırakın herhangi bir savaşı en ufak bir olayda bile ülke savunması için görev yapan herhangi bir kişinin kılına zarar gelmişse o ülke yöneticileri bütün işini gücünü bırakıp derhal tepki göstermezse o ülkenin artık terörist bir ülkeden farkı kalmaz. Bir Türk dünyaya bedel olurken akan bir damla kanının hesabı sorulamıyorsa. Bu ölen yiğitlere bi kaç iyi adam benzetmesi yapılıyorsa. Ülke bütünlüğünden bahsetmek ne kadar doğrudur. Aile içinde olan bir sıkıntıyı halletmek için tatilinin btimesini bekleyen bir baba olabilir mi.?

Bi kaç memet ölmesini bir yana bırakalım. Bir tane askerinin burnu kanadı diye dünyayı ayağa kaldıran ülkeler nerede yanlış yapıyorlar acaba. Biz mi anlayamıyoruz dünya gerçeğini yoksa hala yüzyıllar önceki kafada yaşayarak bugünümü değerlendirmeye çalışıyoruz.

Bi kaç memet ölmüyor sayın yönetici… Ülkenin direkleri sarsılıyor. O bikaç memet mahalle kavgasında ölmüyor… Bir kaçla bir kaç bin arasındaki farkın ne olduğunu anlatabiliyorsan ben de sana hak verip “ölenle ölünmez” diyeceğim. Ama ne zamanki bir kişinin değerini anlayarak olaylara panik havası vermeden sahip çıktığınızı gösterirsiniz. O zaman da en önde yine ben olacağım. Meclisi toplamak, paniklemek değildir. Tam tersi ülke topraklarında yaşayan kişilerin hayatlarına sahip çıkma sorumluluğudur. Ve siz de oralarda bunun için varsınız. Canınızın istediği gibi at oynatasınız diye değil…

O bir kaçtan birinin kim olması gerekiyor değer kazanması için, ya da kimlerden…??

2 comments on “Bir kaç memet…

  1. Aah! Ah! Ne diyeyim! Ne güzel özetlemişsin insanoğlunu, yüzünü, yüzsüzlüğünü. Şehitlere birkaç kişi denebiliyorsa başka yoruma da gerek yok zaten. Kendi kendini yorumluyor bu birkaç kelime…
    Sevgilerle kardeşim…

  2. kalemine yüreğine sağlık…..pek yakında millet olarak kendi vatanımızda misafir kalacağımızın idrakı gerçekleşecek…lakin yanılmak istiyorum doğrusu……..bu ülke şu an sahip olduklarını bu gün tarih olmuş anılmayan memetlere borçlu ve ne acıdırki bu balık hafızalı millet bunu unutmuştur…..

Yorum bırakın